|
|
|
|
Tecrübeye önem verirdi
Peygamber efendimiz tecribeye, fenne önem verirdi. Çünkü dinimiz, fen bilgilerini emir etmektedir. Kur'an-ı kerimin çok yerinde, tabiatı, yani mahlukatı, canlı ve cansız varlıkları görmek, incelemek emir edilmektedir. Eshab-ı kiram birgün Peygamberimize sordu :"Ya Resulallah!Yemene gidenlerimiz, orada hurma ağaçlarını, başka türlü aşıladıklarını ve daha iyi hurma aldıklarını gördük. Biz Medine'deki ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz gibi mi aşılayalım, yoksa, Yemen'de gördüğümüz gibi aşılayıp da, daha iyi ve daha bol mu elde edelim?"
Resulullah efendimiz, bunlara şöyle diyebilirdi: Biraz bekleyin! Cebrail aleyhisselam gelince, ona sorar, anlar, size bildiririm. Veya, biraz düşüneyim. Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu bildirir. Ben de, size söylerim, demedi ve "Tecribe edin! Bir kısm ağaçları, babalarınızın üsulü ile, başka ağaçları da, Yemende öğrendiğiniz üsul ile aşılayın! Hangisi daha iyi hurma verirse, her zaman o üsul ile yapın!" buyurdu.
Yani tecribeyi, fennin esası olan tecribeye güvenmeği emir buyurdu. Kendisi melekden anlar veya mubarek kalbine elbette doğar idi. Fakat, dünyanın her tarafında, kıyamete kadar gelecek Müslümanların, tecribeye, fenne güvenmelerini işaret buyurdu.
İslâmiyet, bütün fen kollarında, ilim ve ahlak üzerinde, her çeşit çalışmayı önemle emir etmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifaye olduğu, kitablarda yazılıdır. Hatta, bir İslâm şehrinde, fennin yeni bulduğu bir alet, bir vasıta yapılmayıp, bu yüzden bir müsliman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, amirlerini, İslâmiyet mesul tutmaktadır.
Peygamberimiz,"Oğullarınıza yüzmek ve ok atmak öğretiniz! Kadınların, evinde iplik iğirmesi ne güzel eğlencedir" buyuruldu. Bu hadis-i şerif, harp için lazım olan her çeşid bilgi ve aleti edinmeği, hiç boş durmamağı ve faydalı eğlenceleri, meşguliyetleri emir etmektedir.
Esirüddin-i Ebheri, Batlemyus'un astronomi kitabını okuturdu. Bunu okutmasını hoş görmiyen biri, müsliman çocuklarına böyle ne okutuyorsun diye sorunca, meali "Yerleri, gökleri, yıldızları, bitkileri ne güzel yarattığımızı görmiyorlar mı?" olan Kaf suresinin altıncı ayetini tefsir ediyorum diyerek, cevab vermiştir. İmam-ı Razi, Ebherinin bu cevabının doğru olduğunu, tefsirinde yazmakda ve Allahü teâlânın mahluklarını inceliyen fen adamları, Onun büyüklüğünü, iyi anlar demekdedir.
|
|
Her türlü sıkıntıya sabrederdi
Resulullah efendimiz, Arabistan yarım adasındaki, sert, inatçı insanları, çok güzel idare ederek ve cefalarına sabrederek, onları yumuşaklıkla ve itaate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp Müslüman oldu. Onun uğrunda mallarını, yurtlarını feda ettiler. Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden, büyüklük hallerinden, kimse yanında oturmaya ve sözünü dinlemeye takat getiremezdi.
Resulullah efendimizin kısa zamanda İslâmiyeti geniş bir alana yaymasının, kabul ettirmesinin çeşitli sebepleri vardır. Bunların başında, bizzat kendisinin, davet ettiği dine samimiyetle bağlanması ve bu dinin emirlerini kendi hayatına uygulamış olması gelmektedir. Gerçekten o, İslâmın insanlara emrettiği güzel ahlakı en iyi şekilde yaşamıştır. Farzları önce kendisi en güzel uygulamış, yasaklara önce kendisi uymuş ve en yakınlarına tatbik etmiştir.
Resulullah efendimizin başarıya ulaşmasının sebeplerinden biri de ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaksızın çalışmalarını daima sabır, azim, inanç ve kararlılıkla sürdürmüş olmasıdır. O, davet esnasında sosyal ilişkilerini aralıksız bir şekilde sürdürmüş ve bu ilişkilerden büyük ölçüde istifade etmiştir. Mesela, Müslüman olanların yanında, henüz İslâma girmemiş bulunan akraba ve çevresiyle ilgisini ısrarla devam ettirmiştir. Toplum üzerindeki tesirlerini göz önüne alarak, kabile reislerine özel ilgi göstermiştir. Peygamberliğini bildirmek üzere toplantılar düzenlemiş, çarşı, pazar, panayır gibi, insanların toplu olarak bulunduğu her yerde tebliğ faaliyetini sürdürmüştür. İslâma davet için hiç kimseyi, hiçbir meslek sahibini hakir görmemiştir.
Resulullah efendimiz muhataplarını tanımaya büyük önem verir, onların duygularını, isteklerini ve fert olarak özelliklerini dikkate alır, kendilerine değer verir, ilgi gösterir, yakınlaşma teminine gayret ederdi. Muhataplarıyla ortak noktalarda birleşme esasından hareket ederdi. Faaliyetlerinde af, hoşgörüyü, saygıyı, yumuşaklığı, şefkat ve merhameti esas alır; kinden, öfkeden, sertlikten kaçınırdı. Kur'an-ı Kerimde Resulullah efendimizin İlahi bir lütuf sayesinde insanlara yumuşak davrandığı belirtilir; kaba ve katı kalpli olduğu takdirde insanların, çevresinden dağılıp gidecekleri kendisine bildirilir.
Resulullah efendimiz İnsanların kusurlarını yüzüne vurmazdı; yanlışları isim vermeden bildirirdi. Çünkü kişinin hatasını yüzüne vurmak, mahcup olmasına ve toplumdan uzaklaşmasına yol açar. Muhataplarının farklı tepkileri karşısında daima azim ve ümitle davetine devam etmiştir. Özellikle Mekke döneminde daveti kabul etmeyen kabilelerden kimisi kaba, kimisi kibar, kimisi kaçamak bir şekilde olumsuz cevap vermiştir. Fakat o, sebatla, ümitsizliğe kapılmadan, azimle gayret göstermiş, her fırsatta davetini tekrar etmiştir.
Güvenilir insan olmaya önem verirdi
Resulullah efendimiz, gençliğinden itibaren güvenilir, itimat edilir bir kimse olarak tanınmıştır. Yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de sadece "el-Emin" diye anılıyordu. Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi. Peygamber efendimiz bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi. Emanetlere en zor anında sahip çıkardı.
Medine'ye hicret edeceği gece müşrikler, öldürmek maksadıyla onun evini kuşatmışlardı. Evini terketmeden önce, yanında bulunan emanetleri Hz. Ali'ye teslim etmiş ertesi gün sahiplerine vermesini istemiştir. En sıkıntılı zamanda bile emanetleri sahiplerine ulaştırdı.
İslâm dininin kısa zamanda kabul görmesi Resulullah efendimizin güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı.
Resulullah efendimiz Eshabına daima güvenilir olmayı telkin ederdi. Emanetin zıddı olan hiyanetin çirkin bir davranış olduğunu söylerdi. Sahabiler de Resulullah efendimizi emin olarak tanımışlar ve sonsuz bir güvenle kendisine bağlanmışlardır.
Her Müslüman Resulullah gibi, güven vermesi, her kesiminde ve her alanda bunu sürdürmesi gerekir. Anne babanın çocuğa, çocuğun anne babasına; eşlerin birbirine; amirin memura, memurun amire; işçinin işverene; işverenin işçiye; satıcının müşteriye; müşterinin satıcıya güven duyduğu bir cemiyet sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.
Resulullah efendimiz alışverişte güvenin bolluğa, berekete vesile olacağını bildirir. "Emanete riayet rızık, hainlik ise fakirlik getirir" buyurur. Burada emanet, sözde ve işte güven demektir. İnsanlar, sözüne ve işine güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler.
Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa alışveriş yapmaktan, müşteri ise mal vermekten, sanatkar ise iş sipariş etmekten kaçınırlar. Dolayısıyla bu tür kişilerin mallarına ve çalışmalarına rağbet azalır, kazançları artmaz. İşte Resulullah efendimiz'in "hainlik fakrilik getirir" sözündeki incelik burada yatmaktadır. Ama tersi olursa, yani herkes birbirine güvenirse kazanç, üretim ve tüketim artar. Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|